JEOLOJİK HARİTA ve KESİTLER


 Yerbilimleri ile ilgili tüm çalışmalarda, jeolojik harita ve kesitlerin önemleri çok büyüktür.
Jeolojik haritalar;  Çalışma alanındaki önemli jeolojik yapıları, yatay düzlem üzerinde (harita planında); 


Jeolojik kesitler ise;  Düşey düzlem üzerinde (enine kesit planında) göstererek, bölge yapısını tanımamıza yardımcı olurlar. 

Jeolojik haritalar:

Yeryüzünün belli bir kesimindeki veya tümündeki jeolojik verileri; yani genel olarak kayaç türlerini, kayaçların yaşlarını ve yapılarını, heyelan, kumul, alüvyon, moren, krater gibi jeolojik olaylara bağlı olarak meydana gelmiş yüzey oluşuklarını; çeşitli çizgi, desen, renk ve simgelerle gösteren haritalara jeolojik haritalar denir.

Jeolojik haritalar belli bir derinliğe kadar yer kabuğunun bileşimini ve yapısını da yansıtırlar.

Bu derinlik genel olarak haritalardan jeolojik kesitler çıkarmak ve kısmen de sondajlardan ve haritalardaki verilerden yararlanılarak, yorum yapmak yoluyla belirlenebilir.
Jeolojik haritalar doğrudan açık arazi görünümünü yansıttıklarından dolayı jeoloji çalışmalarının da özüdür.

Jeolojik haritalarda mostra kavramı önemlidir.

Bilindiği üzere formasyon, tabaka vb. gibi çeşitli litoloji topluluklarını ifade eden kavramlara kaya birimleri adı, kaya birimlerinin arazi yüzeyinde görüldüğü alanlara da mostra (kayabirimlerinin yüzeylenmesi) adı verilmektedir.

Bir mostranın genişliği, ilgili birim tabakalarının yeryüzüne ulaştığı yerdeki genişliğidir.
Mostra kalınlığı ise ilgili birimlerin en alt ve en üst sınırı arasındaki dikey mesafedir.

JEOLOJİK KESİTLER




Bir bölgenin jeolojik durumu tam olarak yalnızca jeolojik haritalar ile açıklanamaz. Jeolojik unsurlar haritalarda ancak iki boyutlu olarak gösterilebilir.

Litolojik ve yapısal unsurların derine doğru değişimleri ancak jeolojik kesitler ve blok diyagramlar ile mümkün olmaktadır.

Kesit düzleminin duruşuna göre jeolojik kesitler



                  a- Düşey jeolojik kesitler
                b- Eğik jeolojik kesitler
                c- Yatay jeolojik kesitler olarak sınıflandırılabilir.



Jeolojik çalışmalarda yaygın olarak düşey jeolojik kesitler kullanılmaktadır. Diğer ikisi ise ancak özel durumlarda kullanılır.

Jeolojik kesit çıkartılırken bazı noktalara dikkat etmek gerekir. Şöyle ki:

Jeolojik kesitlerin doğrultusu ve sayısı jeolojik yapıyı en iyi ve tam yansıtacak şekilde seçilmelidir.

Bir jeolojik kesitte kesit doğrultusu, kesitin geçtiği yerdeki dağ, dere tepe, yerleşim merkezlerinin isimleri, yatay ve düşey ölçek belirtilmelidir.

Kesitteki litolojik birimler boyama, desenleme veya numara ve simgelerle gösterilebilir.

V KURALI


Jeolojik harita alımında temel amaç, kayabirimleri arasındaki sınırları çizmek ve o bölgenin jeolojik görünümünü belli ölçeklerde küçülterek harita planlarına aktarmaktır.

Ancak bu işlem yapılırken, sınır çizgileri ile topografya arasındaki bazı ilişkilere dikkat etmek gereklidir.

Çünkü, jeolojik haritadaki sınır çizgileri ile, arazi topografyası arasında yakın bazı önemli ilişkiler bulunur.

Düzlemsel jeolojik yapıların (örneğin tabaka, fay vb), özellikle dere veya vadilerde görünümleri çoğu kez V harfine benzeyen şekiller meydana getirir.


Bu yapılar dere ve vadi yataklarında ortaya çıkar.

Bu durum, düzlemsel yapıların eğimleri ile vadi eğimleri arasındaki ilişkilerden kaynaklanır.
Tüm jeolojik harita çizimlerinde tabaka, fay vb. gibi düzlemsel yapıların konumları ile arazi topografyası arasında gelişen değişmez bu ilişkilere V - Kuralı adı verilmektedir.

Bu ilişkilerin iyi bilinmesi, sağlıklı ve en doğru jeolojik harita yapımında son derece önemli olmaktadır.


Tabaka sınırlarının vadilerde yaptıkları şekillere dikkatlice bakılacak olursa, bunların;

  • YATAY TABAKA sınırlarının vadilerde eş yükselti eğrilerinle tamamen paralel olarak geçtikleri,
  • DÜŞEY TABAKA sınırlarının vadilerde dümdüz ve doğru hatlar şeklinde geçtikleri,
  • EĞİMLİ TABAKA sınırlarının ise vadilerde V—şekilli enteresan modeller oluşturduğu görülecektir.

EŞ YÜKSEKLİK DOĞRULARI


Doğrultu çizgileri



Jeolojik haritalarda en önemli yapı kontur doğrultu çizgileridir.

Harita üzerine çizilen kaya birimleri ile ilgili birçok stratigrafik ve yapısal özellik ancak doğrultu çizgileri yardımıyla belirlenebilmektedir.

Doğrultu çizgileri, tabaka düzlemi üzerinde doğrultu istikametine paralel ve yatay olarak çizilmiş çizgilerdir.

Gerek tabaka düzleminin doğrultusu ve doğrultu çizgilerinin değeri, bunların coğrafi kuzey ile yaptığı dar açıyla belirlenir.

Ancak her ikisi arasındaki en temel fark, doğrultu çizgileri, bulunduğu hat boyunca tabaka düzleminin deniz seviyesine göre hangi yükseklikte olduğunu gösterir.


Her bir doğrultu çizgisi deniz seviyesine göre belirli bir yüksekliği temsil eder.

Bu yükseklik değeri de çoğu kez doğrultu çizgileri üzerinde yazılı olarak gösterilir.

Jeolojik haritalarda doğrultu çizgileri arasındaki mesafe, keyfi ancak her yerde sabit alınır. 

TABAKALI YAPILARLA İLGİLİ BAZI TEMEL GEOMETRİK BİLGİLER


Tabakalaşma tortul kayaçlarda (epiklastik ve piroklastik) görülen önemli bir birincil yapı türüdür.

Tabakalı yapının oluşmasının bir nedeni birikme havzasında çökelen malzeme türünün ara ara değişmesidir.



  • Örneğin bir denizel havzada kum çökelirken, denize kum taşınmasında bir duraksamanın olması ve daha sonra bunun üzerine kireç çökelmeye başlaması sonucu, üst üste kumtaşı ve kireçtaşı tabakaları meydana gelecektir.

Tabakaların arasındaki düzlemlere tabaka yüzeyi denilmektedir. 

Örneğimizde kumtaşı ile kireçtaşı arasındaki tabaka yüzeyi kumtaşının üst yüzeyi, kireçtaşının alt yüzeyi olacaktır.

Tabakalaşmada bir başka etken de çökelmede bir süre duraklama olması; bu duraklama süresi içinde, son defa çökelmiş tortul malzemenin de kısmen sıkılaşıp sertleşmesidir.

Böyle bir seviyenin üzerine yeniden aynı tür tortul malzeme çökelse bile, iki çökelti arasında bir tabaka yüzeyi oluşacaktır.

Tabakalaşmada her iki etkenin de, yani hem havzaya gelen tortul malzemenin türünde değişiklik olması, hem de çökelmede duraklama oluşması, birlikte  etki yapmış olabilir.

Tabakaların kalınlığı birkaç cm.den birkaç m.ye kadar değişmekle birlikte, çoğunlukla 20 - 40 cm. arasında değişmektedir.

PLAKA TEKTONİĞİ


KATASTROFİZM ve UNİFORMİTARİYANİZM


Katastrofizm, uniformitariyanizm’e karşı olarak, yeryüzünün sel ve deprem gibi ani ve yıkıcı olaylar ile şekillendiğini kabul eden jeolojik doktrin (ilke, öğreti, kuram) dır.
Uniformitariyanizm, katastrofizm kuramına tamamen ters olarak, yeryüzünün yavaş olaylar ile şekillendiğini kabul eden bir doktrindir. Bu doktrinin sloganı ‘günümüz geçmişe anahtardır’ (the present is the key to the past).

Uniformitariyanizm, modern jeolojinin temelini oluşturan güçlü bir ilkedir, ancak katastrofizmi yanlış bir ilke olarak niteleyip tamamen terketmemize sebeb değildir. Bir çok jeolojik prosesin ani olaylarla da gerçekleşebileceği günümüzde bilinmektedir.

YERİN İÇ YAPISI



PLAKA TEKTONİĞİ KURAMINDAN ÖNCEKİ BAŞLICA TEKTONİK HİPOTEZLER


KONTRAKSİYON (CONTRACTION, BÜZÜLME-BURUŞMA) TEORİSİ:

Kontraksiyon teorisinde, ilk zamanlarda ergimiş-sıcak bir küre durumunda olan yeryuvarının zaman içinde sürekli olarak soğumakta, büzülmekte ve buruşmaktadır.  Bu kapsamda, öncelikle yeryuvarının dış kısmının yani kabuğunun soğuyarak katılaştığı ve devam eden jeolojik süreçler boyunca da soğumaya ve büzülmeye devam ettiğini benimser. Zaman içinde soğuk ve katı olan kabuk kısmı soğuyup büzülmeye devam eden iç kısma bol gelmeye başlamış ve ona uyum sağlayabilmek için buruşup-kırışmak, çökmek, kırılmak zorunda kalmıştır.


Yeryuvarının başlangıçta sıcak olup, zamanla soğuyarak büzüldüğü, hacminin küçüldüğü görüşü ve zamanla dış kısmında katı bir kabuğun oluştuğu 17 inci yüzyılda Descartes (1644) ve Newton (1681) tarafından kabul görmüş olup, ilk kez James Hall (1812) tarafından 19 uncu yüzyılda jeolojiye uyarlanmıştır. Görüş aynı yüzyılda, Dana (1813), Suess (1885) ve Heim (1878) tarafından desteklenmiştir.  Teori, 20 inci yüzyılın başlarında Kober (1921) ve Bucher (1933) gibi jeologlar tarafından  geliştirilmiştir. 


PLAKA TEKTONİĞİ


Okyanus tabanının hareket edebildiği hipotezi ilk olarak 1960 lı yılların başında ileri sürüldü.  Buna 1967 deki plaka tektoniği teorisi eşlik etti.

Ancak kıtaların hareket ettiği ile ilgili ilk teori Alman meteorolog Alfred Wegener tarafından 1912 de ileri sürülmüştür.  Fikir olarak ortaya atıldığında geniş bir destek bulmadı. Çünkü o dönemlerde bu hareketin mekanizmasını açıklayabilecek herhangi bir mekanizma ortaya koyulmamıştı.

Wegener teoriyi ileri sürerken bazı verilerden yararlanmıştır;



  • Kıtaların uygunluğu
  • Fosillerin dağılımı
  • Çeşitli lokasyonlarda benzer kayaç istiflerinin varlığı
  • Eski iklimler
Wegener  bu verilerden bir başka deyişle bu benzerliklerden faydalanarak  bütün kıtaların daha önce tek bir kıta (Pangea) halinde olduğunu savundu. 


Okyanusal Kabuk, Ofiyolitler ve MORB Jeokimyası


Kıtasal Kabuğun Riftleşmesi ve Yeni Bir Okyanus Havzasının Oluşumu



Kapanma safhası


A-) Yiten Okyanusal Plaka, kıtasal plakanın kenarı üzerindeki sedimentleri deforme eder
B-) Çarpışma – İki kıtasal kabuğun biraraya gelmesi
C-) Çarpışma sonrası:  İki kıtasal plaka tamamen biraraya gelir, ve aradaki okyanus kaybolur, dağ kuşakları oluşur

TOPOĞRAFİK HARİTALARIN OKUNMASI


Topoğrafik haritaların okunması genel anlamda harita üzerindeki renk, desen, çizgi, işaret ve simgelerin anlamlarının bilinmesi; bunların yardımıyla arazinin üç boyutlu modelinin göz önünde canlandırılabilmesi demektir.

Dar anlamda ise, aşağıdaki alt bölümlerde anlatılan işlemlerin bilinmesi topoğrafik haritaların okunması konusun dahil olmaktadır.


Harita üzerinde herhangi iki nokta arasındaki yatay uzaklığın ve yükseklik farkının bulunması

Bir harita üzerinde herhangi iki nokta (K ve P) arasındaki yatay uzaklık (L); iki nokta arasındaki harita uzaklığının, harita ölçeğinin tersiyle çarpımı sonucu bulunur.

L=I*(1/S)  formülünden çıkartılır.
Bu örnekte I=6 cm, S= 1/200000 alınırsa, gerçek uzaklık bu formüle göre 12 km. bulunur.

YAYILMA MERKEZLERİNDE METAMORFİZMA

Coleman (1977), ofiyolit topluluklarının  metamorfizmasını iki başlık altında toplamıştır.
  1. İç Metamorfizma: Ofiyolit mineral topluluğu değişikliğe uğratan termal metamorfizma ve serpantinleşme gibi olaylar
  2. Dış Metamorfizma: Bu tür metamorfizma ofiyolitin kıta kabuğu üzerine yerleştiği tektonik olaylarla ya da ofiyolit yerleşme döneminden sonra da olan orojenik olaylar sonucunda gelişen metamorfizmadır.

Okyanus tabanı metamorfizması okyanus ortası sırtlarda mantodan kaynaklanan yüksek ısı akısına bağlı yüksek sıcaklığa, ayrıca okyanus suyu gerekse magmatik faaliyetlerden kaynaklanan akışkanların bu bölgedeki kayaçlardaki dolaşımına bağlı olarak gelişir. Bu başkalaşım sonucunda genellikle spilitler, yeşiltaşlar ve amfibolitler oluşur.

İÇ METAMORFİZMA

A) Rodenjit:


Metamorfizma sonucunda mafik kayaçların değişimi ile gelişen ve hidrogranat, idokraz, diyopsit, prehnit, vollastonit, klorit, sfen, tremolit ve aktinolitten birkaçını içeren kayaca rodenjit adı verilir. Bu kayaçlar genellikle serpantinit dokanağındaki bir metasomatik reaksiyon ile gelişirler. Ortaya çıkan bileşimlerine göre rodenjitler silikat açısından doyumsuz, kalsiyum ve magnezyumca zenginleşmiştir. Hidrogranat rodenjitler için karakteritik bir mineraldir. Kalsik playiklasların parçalanması sonucunda oluşmuştur.

B) Hidrotermal Metamorfizma:

Ofiyolit istifindeki kayalar birincil mineralojisinden farklı bir mineraloji sergilerler. Bu değişimin sebebi olarak hidrotermal metamorfizma düşünülmektedir. Bu değişim bir ofiyolitik dizide üstten alta doğru artar.

Üstte zeolit fasiyesinden başlayıp, alta doğru yeşilşist fasiyesine ve hatta amfibolit fasiyesinin üst kesimine kadar uzanabilen bir değişim görülebilir. Pillow bazalt, lavda dayk kompleksi ve gabroların üst kesiminde meydana gelen bu metamorfizma hidrotermal metamorfizmadır. Bu kesimde kayalar mineralojik olarak değişimler göstermelerine rağmen birincil mafik dokularını korurlar. Sığ derinlikte bu mineral değişimin sona ermesi, katmanlaşmaya az çok uyumlu olarak sona ermesi metamorfizmaya neden olan sistemin sıcak su dolaşımı ile kontrol edildiği sonucunu doğurmaktadır. 


DEPREMLER


DÜNYAMIZIN İÇERİSİNİN HAREKETLİ OLDUNU EN İYİ İSPATLAYAN YERLERDEN BİRİ VOLKANLARDIR!
DÜNYANIN HAREKETLİ OLDUĞUNUN EN BELİRGİN BİR DİĞER İŞARETÇİSİ DEPREMLERDİR


Yerkürenin iç Yapısı



YERALTI JEOLOJİSİ

1) GİRİŞ

Yeraltı jeolojisinin konusunu, yer kabuğu içindeki stratigrafik, yapısal ve ekonomik değerlerin yorumu teşkil eder. 

Böyle bir yorumu yapabilmek için de jeoloji mühendisinin, öncelikle yüzeyde elde ettiği bilgileri yeraltına uyarlaması, sonra da yeraltını öğrenmek amacıyla açılan sondajlardan, jeofizik ölçülerinden yararlanması gerekmektedir. Yani, yeryüzünde jeolojik harita almak, kesitler çıkarmak gibi her tür metodu kullandıktan sonra jeoloji mühendisinin yeraltına ait bilgileri bir araya getirmesi, bunları açıklaması ve netice çıkarması gerekmektedir. Yeraltı, yerüstünün aksine üç boyutlu ve çok karmaşık bir ortam olup burası ile ilgili yeterli bilgileri elde etmek hem çok güç hem de oldukça pahalıdır. Bu nedenle yeraltı ile ilgili çalışmalar yapacak olan jeoloji mühendisinin çok iyi yetişmiş, gerekli bilgilerle donatılmış kişiler olması gerekmektedir.

Yeraltını çalışacak bir mühendisin şu bilgilere ve becerilere sahip olması gerekir:


  •  Temel jeolojik yapıları çok iyi tanıması, 
  •  Değişik kayaç tiplerini çok iyi tanıması 
  •  Jeolojik olayları üç boyutlu düşünebilmesi 
  •  Problemlerin ekonomik yönlerini anlayabilmesi. 
  •  Gerekli bilgisayar programlarını kullanabilmesi

2) KUYU MÜHENDİSİNİN GÖREVLERİ

Genel olarak bir kuyu başında sürekli bulunan jeoloji mühendisinin görevlerini iki grupta özetlemek mümkündür:

1) Bilgi toplamak, 
2) Rapor yazmak.

Açılan bir sondaj kuyusunun başından sonuna kadar geçirdiği çeşitli aşamaları, bu kuyudan elde olunan tüm bilgileri ve sondaj tekniği bakımından da değişik teknik problemleri günü gününe, bazen de dakikası dakikasına takip etmek lazımdır. Özellikle açılan kuyu bir arama kuyusu ise, yani o bölgede açılan ilk kuyu ise, her türlü bilginin elde edilmesi zorunludur.

Bir arama kuyusunda görev yapan jeoloji mühendisinin yapması gereken işler:

1) Kuyu örneklerinin alınması, hazırlanması ve laboratuvara gönderilmesi:

Sondaj işlemi devam ederken, kuyu başında görevli mühendisin delinip geçilen her tabakayı anlayıp gerekirse tayin yapabilmesi veya yaptırabilmesi için sürekli örnek alması gerekmektedir. Sondaj çamuruyla gelen kırıntıları elek üstünden geçerken belirli aralıklarla almak gerektir. Eğer petrol bakımından ümitli bir tabaka delinmiyorsa, her 3 metrede bir örnek; petrollü bir tabakaya veya iyi bilinmesi gereken bir seviyeye gelince de her 1,5 metrede bir örnek almak gereklidir.

Çamuruyla birlikte alınan örnek derhal ultraviyole lamba ile muayene edilerek petrol emaresi olup olmadığı kontrol edilmelidir. Daha sonra çamur yıkanıp kurutulan örnek saklama kaplarına konup üzerine hangi derinlikten geldiği yazılmalıdır.

Bir kuyu örneğinin hangi derinlikten geldiğini tahmin edebilmek için, kuyudaki çamur dolaşımının hızını bilmek lazımdır. Hatta bazen buğday veya arpa taneleri çamura katılaraktan, bir devir yapmaları için geçen zaman hesaplanmak suretiyle de hız ve derinlik hakkında bir fikir elde olunabilir. Modern sondaj makinelerinde bulunan aletlerle derinliği otomatik olarak okumak mümkün olsa da bir sondaj kuyusu ne kadar derine inerse, kuyu örneklerinin hangi derinlikten ve hangi tabakadan geldiğini kestirmek o orantıda güçleşir. Bu nedenle, yapılan derinlik tahminlerini, sonradan o kuyudan alınan elektrik log’u ile karşılaştırmak faydalı olur. 


3) YERALTI JEOLOJİSİ LABORATUAR YÖNTEMLERİ

Bu bölümde daha çok petrol aramalarında büyük önemi olan ve laboratuarlarda yapılabilen analiz veya tayin yöntemlerine değinilmektedir. Bu analizlerin tümünü bir laboratuarda yapma imkanı her zaman mümkün olmayabilir. Özel analizler için gerekli olan bazı aletler çok pahalı olduğu için bu tür analizler ilgili laboratuarlarda yaptırılabilir. Hidrokarbon aramalarına yönelik kaynak kaya analizleri; piroliz (rockeval analizleri), gaz kromatografi (GC), gaz-kütle spektrometre (GC-MS) ve diğerleri, hazne kaya analizleri de taramalı elektron mikroskop (SEM) ile yapılır. Bu bölümde özellikle petrol hazne kaya ilgili analizlere değinilecektir. Yapılacak analizler şöyle sıralanabilir.


  1. Kuyu örneklerinin tayini ve özelliklerinin bulunması. 
  2. Detritik mineral analizi. 
  3. Ağır Mineral Analizleri 
  4. Erimeyen Kalıntı Analizleri 
  5. Renk Analizi 
  6. Su Analizi 
  7. X-ışını ve Diferansiyel Termik analizler 
  8. Flüoro-Analizi 
  9. Elektron Mikroskopla Yapılan Tayinler 
  10. Karot Analizi 
  11. Mikropaleontolojik Tayinler

4) YERALTI HARİTA ÇEŞİTLERİ

Kuyu logları, yeraltı jeolojisinin aydınlatılmasında oldukça önemlidir. Kuyu logları, ortam analizlerinde, fayların ve diskordansların belirlenmesinde, kalınlık ve litofasiyes haritalarının yapılmasında temel veri olarak kullanılabilir. Kılavuz seviyelerin yardımıyla da litostratigrafik korelasyon yapılması yanında göç modelleri oluşturulabilir. Böylece birikme alanlarının belirlenmesinde de yardımcı olur. Kuyu verileri yardımıyla hiç mostra vermeyen bir bölgede veya sahada korelasyon yöntemiyle jeolojik harita yapma olanağı da vardır. Jeofizik yöntemlerle elde edilen verilerden de yeraltı haritaları yapılabilir. Bu veriler sismik, gravimetrik ve manyometrik ölçümlerdir. 

Yeraltı haritalarının o bölgenin jeolojisine katkısı büyüktür. Bu haritalar sayesinde örtü altındaki kayaçların konumu, derinliği belirlenebilmektedir. Yeraltındaki jeolojik birimlerin konumlarına göre değişik haritalar yapılmaktadır. Bu haritaların bir bölümü de üretime yöneliktir. Yeraltı harita çeşitleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir. 

a) Yapı kontur haritası 
b) İzopak (gerçek kalınlık) ve izokor (zahiri kalınlık) haritaları 
c) Fasiyes haritaları 

  1. Litofasiyes haritası
  2. Biyofasiyes haritası 
  3. İzofasiyes/izolitoloji haritası
  4. Paleojeoloji haritası 
  5. Jeofizik haritası 
  6. Jeokimya haritası 
  7.  Rezervuar bilgileri veren diğer haritalar :•Gözeneklilik ve geçirgenlik haritası •Basınç haritası İzobar haritası •Su konsentrasyonu haritası •Sıcaklık haritası •Petrol-gaz oranı haritası •Özgül ağırlık haritası •İzokonsantrasyon haritası. 
  8. Jeolojik bilgi veren diğer haritalar :•Paleolitoloji haritası •Paleocoğrafya haritası •Paleotektonik haritası •Yüzde haritası •Paleotopoğrafya haritası

5) KORELASYON

Yeraltına ait her çeşit bilginin bir araya toplanması yeterli değildir; bunları sınıflandırmak, incelemek ve sonuç çıkarmak/yorum yapmak gereklidir. Böyle bir durumda mühendisin görevi ilk olarak jeolojik kesit hazırlamaktır. Bir sondaja veya yeraltına ait bir kesitte bütün litolojik birimlerin ve eğer varsa diskordansların belirtilmesi şarttır. Bundan sonrada korelasyona geçmek lazımdır.

Korelasyon, karşılıklı benzer ilişkilerin belirlenmesidir. Yani iki stratigrafik birimin, birbirlerinden çok uzakta olsalar dahi, birbirine benzeyen veya yaş bakımından eşit olan kısımlarını ayırt etmek ve iki birim arasında ilişki kurmaktır. Korelasyonlar, mevcut olması halinde, kuyu logları ile yapıldığında daha büyük bir önem kazanır.

Korelasyon üç çeşit yolla yapılabilir: 

a. Litolojik özelliklere dayanan korelasyon “Litostratigrafik”, 
b. Biyolojik özelliklere dayanan korelasyon “Biyostratigafik”, 
c. Zaman - Stratigrafi özelliklerine göre yapılan korelasyon ise “Kronostratigrafik” korelasyon olarak adlandırılır.

O halde korelasyonlar litolojik, biyolojik ve jeolojik zaman benzerliklerine göre yapılabilir. Yeraltı aramalarında korelasyon önemli bir yer tutar. Bilhassa litolojik benzerlikler ve jeolojik zaman oluşumları dikkate alınarak yapılan korelasyonlar daha da önemlidir. 


6) KUYU LOGLARI, ÇEŞİTLERİ VE YERALTI JEOLOJİSİNDEKİ ÖNEMİ

Açılan sondaj kuyularında, geçilen birimlerin litolojik, petrofizik ve kimyasal özelliklerindeki değişimlerin derinliğin fonksiyonu olarak ölçülmesine KUYU LOGU denir. LOG ise delinmiş olan sondaj kuyularında belirli bir jeolojik yada fiziksel parametrenin derinliğin fonksiyonu olarak ölçülüp otomatik veya manuel olarak kaydedilerek elde edilen grafiktir. Kayıt edilen fiziksel özellikler özdirenç, ses dalgası hızı, radyoaktivite, rezistivite, kondüktivite gibi özellikler; sondaj kuyusunun çapı, çamur pastası kalınlığı gibi geometrik parametreler veya kaya-zemin gibi birimlerin mühendislik özellikleridir.

Bu değişikliklerden kaydedilip değerlendirilerek jeolojik yönden açıklanmasına kuyu loglarının değerlendirilmesi denir. Kayaçların ölçülen fiziksel parametreleri yorumlanarak yeraltının su-petrol seviyeleri, bu maddelerin formasyondaki satürasyon dağılımları, akiferin kalınlığı, kil, şeyl, jips ve anhidrit bantları ve alterasyon bulunabilir. Yapılan çalışmanın amacına bağlı olarak iki değişik tür loglama yapılabilir: 

1. Jeoteknik loglama, 

2. Petrol_su sondajlarında yapılan loglamalar



VOLKANOLOJİ

MAGMA NEDİR?

Magma: Mantodaki malzemenin yükselen sıcaklık, düşen basınç ve H2O ilavesi gibi etkenler altında bölgesel ergimesi sonucu oluşan, içerisinde çözünmüş gaz ve az miktarda kristal içeren silikat bileşimli ergiyiktir.

Magmanın oluşum koşulları

Magmanın oluşması için bazı özel koşullar gerekmektedir. Bu özel koşullar mantonun bölümsel ergimesine neden olur. Bunlar;

  -Konveksiyon akımları sonucu oluşan koşullar
  - Yitim zonlarında gerçekleşen koşullar
  -Hot spot (sıcak nokta) gerçekleşen koşullar vb. gibi.
  Bu koşullar altında oluşan ergiyik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahiptir.

MAGMANIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ


  • Sıcaklık
  • Basınç
  • Uçucu bileşenler
  • Yoğunluk
  • Viskozite
  • Özgül ısı
  • Termal iletkenlik
  • Elektrik iletkenliği

PATLAMA TÜRLERİ

HAWAİİ TİP PATLAMA





1)KÜL BULUTU
2) LAV AKINTILARI
3) KRATER
4) LAV GÖLÜ
5)KRATER
6) LAV  AKINTILARI
7) KÜL VE LAV KATMANLARI
8)MAĞMANIN YAN KAYACI
9)SİL
10)MAĞMA KANALI
11)MAĞMA ODASI
12)DAYK


TÜRKİYE'NİN VOLKANLARI


Ülkemiz oldukça genç sayılabilecek birçok volkana sahiptir. Ağrı Dağı, Süphan Dağı, Hasan Dağı ve Nemrut Dağı bunlardan sadece birkaçı.. Ülkemizdeki en genç volkanlar ise, Manisa'nın Kula İlçesi yakınlarındaki Kula Volkanları 'dır. Bu volkanik arazide, volkanik küller içinde bulunan insanlara ait ayak izleri ise dünyada sadece birkaç bölgede vardır. Bu izler, volkan patlamaları sırasında bölgede insanların yaşadığının en belirgin kanıtıdır.

Ülkemizin aktif sayılacak tek volkanı ise Ağrı sınırları içinde bulunan Tendürek Volkanı ’dır. Dağın doğusunda bulunan ve çapı yaklaşık 5 yüz metre olan kraterden sıcak su buharları ve hidrojen sülfür gazları çıkar. Bu gazlar kraterin kenarlarında, sarı renkli bir mineral olan kükürt oluşumunu sağlar. Volkandan püsküren sıcak su buharlarının ısısı yaklaşık 60 derece civarındadır.


VOLKANİZMA


Yerin derinliklerindeki mağmanın yeryüzünde veya yeryüzüne yakın derinliklerdeki faaliyetlerine VOLKANİZMA denir.

Volkanizma denilince daha çok yer yüzünde meydana gelen mağmatik faaliyetler akla gelmektedir. Çünkü volkanik şekiller yer yüzünde oluşmaktadır.

Volkanizma sırasında mağma katı, sıvı ve gaz halinde yer yüzüne çıkar. Çıkan sıvı maddelere lav, katı maddelere TÜF denir. Gazların çoğu ise su buharıdır.
Volkanizma ile çıkan malzemeler çıktığı yerde birikerek volkan konilerini oluşturur.
Lavların akıcılığı az ise yükseltisi fazla olan volkan dağları oluşur. Bunlara
KALKAN VOLKANLARI denir. ör: Ağrı dağı 

Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa KRATER denir.
Bazı yanardağlarda ana koni üzerinde oluşmuş yan koniler de olabilir. Bunlara
PARAZİT KONİ denir. Ör: Erciyes dağı

Volkanik patlamalarla bazı volkanların tepe kısmı uçarak çok büyük çanak oluşur. Bu çanaklara KALDERA denir. Ör: Nemrut dağı (1441 yılında ikinci kez patlamıştır) Gaz patlaması sonucunda Maar çukurları oluşur (Meke tuzlası ve Acıgöl birer Maar ’dır).

YAKITLAR JEOLOJİSİ

GİRİŞ

Yanıcı organik bileşikler içeren ve yakacak olarak kullanılabilen kayaçlara " Fosil Yakıtlar " ya da " Mineral Yakıtlar " denir. Bu yakıtların ortak özelliği organik kökenli olmaları ve belli oranlarda C,H,N,S,O içermeleridir. Dünya Enerji Konseyi,nin sınıflamasına göre yanıcı organik maddeler üç ana gruba ayrılır Buna göre ;


1.Nafta Bitümler
(Organik çözücülerde erir)
2.Kera Bitümler
(Organik çözücülerde erimez
3.Kömürler
Petrol ve doğal gaz
Asfaltit
Bitüm
Bitümlü şeyl
Kerojen
Humus
Sapropel
Turba
Linyit
Taş kömürü
Antrasit


Petrol,kömür ve bitümlü şeyl arasında bazı önemli bağlantılar ve aralarında bir çok geçiş tipleri vardır. Kömür, genellikle karasal yüksek bitkilerden bataklık ortamlarında, petrol ise daha çok denizel planktonlardan denizel ortamlarda oluşmuştur. Bitümlü şeyl ise bu iki tip arasında yer almakta olup, daha çok görsel ortamlarda oluşur.


PETROLÜN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

Ham petrol esasa olarak bir çok hidrokarbonların (HC) karışımından oluşur. C ve H'nin karışık bileşikleri ve reaksiyonları ham petrolü oluşturur. Karbonun yalnız hidrojen atomu ile yapmış olduğu organik bileşiklerin tümüne hidrokarbonlar denilmekte olup, petrol ve doğal gazın esasını oluştururlar. Hidrokarbonlar esas olarak iki gruba ayrılırlar. Bunlar doymuş ve doymamış hidrokarbonlardır.

1- Doymuş Hidrokarbonlar : Doymuş hidrokarbonlarda karbon atomları birbirleriyle tek bağlanmışlardır. İki gruba ayrılırlar :


a) Parafinler (CnH2n+2) :  Ham petrollerde en çok bulunan iki bileşenden biridir. Bu seride C1-4 gaz,  C1-4 sıvı > C17 katıdır. Parafinler de yaptıkları bağa göre de düz zincirli veya dallanmış olarak bulunurlar.

n parafinler :( Düz zincirli parafinler ) : Bu seride C atomları birbirleriyle düz zincirli bağlar yaparlar. Bu serinin en önemli bileşikleri şunlardır. Metan (CH4) , Etan  (C2H6) , Propan (C3H8) , Bütan (C4H10) , Pentan (C5H12), Hekzan (C6H14) , Heptan (C7H16) , Oktan (C8H18) , Nonan (C9H20) , Dekan (C10H22) .. .