KLİVAJ / KAYAÇ DİLİNİMİ (CLEAVAGE)
TERMİNOLOJİ
Klivaj: Deformasyon geçirmiş tortul veya metamorfik kayaçlardaki mineral veya
tanelerin belirli yönlerde sıralanması ile oluşturduğu düzlemsel yapılara klivaj /
dilinim denir (bir kayacı beli yönlerde kolayca ince plaka veya dilimlere
kırılmaya, ayrılmaya veya yarılmaya meyilli olması).
Foliasyon: Bir kayaç içinde homojen olarak yayılmış tüm düzlemsel yapılardır.
Klivaj ve foliasyon arasındaki en önemli farklar:
Klivaj: Deformasyon geçirmiş tortul veya metamorfik kayaçlardaki mineral veya
tanelerin belirli yönlerde sıralanması ile oluşturduğu düzlemsel yapılara klivaj /
dilinim denir (bir kayacı beli yönlerde kolayca ince plaka veya dilimlere
kırılmaya, ayrılmaya veya yarılmaya meyilli olması).
Foliasyon: Bir kayaç içinde homojen olarak yayılmış tüm düzlemsel yapılardır.
Klivaj ve foliasyon arasındaki en önemli farklar:
- Foliasyon hem deformasyona bağlı, hem de bağlı olmaksızın gelişebilen düzlemsel yapılar olmasına karşın, klivaj mutlaka deformasyon sonucu gelişir.
- Klivaj sadece bir özel foliasyon adıdır. Foliasyon daha genel bir tanım olup, kayaçlarda bulunan tüm düzlemsel yapılar (fay ve eklem düzlemleri hariç) için kullanırlar:
MADEN YATAKLARI
Genel Terimler
Maden : Ekonomik olarak bir değer taşıyan ve kârlılıkla üretilebilecek olan her türlü kayaç,mineral ve mineral topluluğudur.
Metalik Maden: Maden sahasından çıkarıldıktan sonra metalürjik işlemlerle metal üretimi yapılan yeraltı zenginlikleridir.
Endüstriyel Hammadde: Doğadan elde edildikleri şekliyle veya kullanım amacına göre bileşimleri fazla değişmeyecek şekilde çok az işlenerek kullanıma hazırlanan maddelerdir.
Örneğin mermer, kil, ...
Süs Taşları: Kimyasal bozunmaya veya fiziksel parçalanmaya dayanıklı,göze hoş gelen renk ve desene sahip minerallerdir. (zümrüt, elmas, yakut gibi).i
Cevher Minerali : Metalik cevher kütleleri içerisinde bulunan ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek olan her türlü minerallerdir.Örneğin, kalkopirit (sülfür), barit (sülfat),
malakit (karbonat)
Gang Minerali : Metalik cevher kütleleri içerisinde bulunan, fakat ekonomik olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan her türlü minerallerdir. Örneğin, pirit (sülfür), barit (sülfat), kuvars (silikat)
Maden : Ekonomik olarak bir değer taşıyan ve kârlılıkla üretilebilecek olan her türlü kayaç,mineral ve mineral topluluğudur.
Metalik Maden: Maden sahasından çıkarıldıktan sonra metalürjik işlemlerle metal üretimi yapılan yeraltı zenginlikleridir.
Endüstriyel Hammadde: Doğadan elde edildikleri şekliyle veya kullanım amacına göre bileşimleri fazla değişmeyecek şekilde çok az işlenerek kullanıma hazırlanan maddelerdir.
Örneğin mermer, kil, ...
Süs Taşları: Kimyasal bozunmaya veya fiziksel parçalanmaya dayanıklı,göze hoş gelen renk ve desene sahip minerallerdir. (zümrüt, elmas, yakut gibi).i
Cevher Minerali : Metalik cevher kütleleri içerisinde bulunan ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek olan her türlü minerallerdir.Örneğin, kalkopirit (sülfür), barit (sülfat),
malakit (karbonat)
Gang Minerali : Metalik cevher kütleleri içerisinde bulunan, fakat ekonomik olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan her türlü minerallerdir. Örneğin, pirit (sülfür), barit (sülfat), kuvars (silikat)
CEVHER YAPILARI
Cevher kütlesini oluşturan cevher ve gang minerallerinin makroskobik ve üç boyutlu görünüşü ve mineral birlikteliklerinin sürekliliğinde görülen değişimlerdir. Bir cevher örneğin makroskobik görüntüsünün tanımı / izahı
1) Masif yapı
Cevherin bir veya daha fazla mineralden oluştuğu, fakat tüm kütlenin aynı (masif) görünümlü olduğu yapılardır. Genellikle yüksek sıcaklıklarda gelişmiş yataklara özgü bir yapı çeşitidir.
1) Masif yapı
Cevherin bir veya daha fazla mineralden oluştuğu, fakat tüm kütlenin aynı (masif) görünümlü olduğu yapılardır. Genellikle yüksek sıcaklıklarda gelişmiş yataklara özgü bir yapı çeşitidir.
CEVHER OLUŞTURUCU ERGİYİKLER
A) MAĞMATİK ERGİYİKLER (MAĞMANIN KENDİSİ)
Mağma: Tektonik özelliklere bağlı olarak, yeryuvarının değişken derinliklerinde yüksek sıcaklık ve basınç altında doğal olarak oluşan, değişken bileşimli, fakat silikatlarca baskın ergiyiklerdir.
Mağma: Tektonik özelliklere bağlı olarak, yeryuvarının değişken derinliklerinde yüksek sıcaklık ve basınç altında doğal olarak oluşan, değişken bileşimli, fakat silikatlarca baskın ergiyiklerdir.
HİDROTERMAL ALTERASYON
Tanım:
İfade olarak:
Hidrotermal = Sıcak çözelti; Alterasyon = Bozunma veya değişim Türkçe İfade= Sıcak çözeltili bozuşma
Bilimsel Olarak:
Sıcak sulu çözeltilerin geçtikleri yollar boyunca yan kayaçla giriştikleri fiziksel ve kimyasal etkileşimler sonucunda, yan kayaçta meydana gelen renksel, kimyasal ve mineralojik değişikliklerdir.
Jenetik (kökensel) alterasyon çeşitleri
Süperjen alterasyon = Yüzeysel bozunma:
Yüzeyden kaynaklanan suların etkisiyle gelişen alterasyondur. Yüzeyden itibaren birkaç metrelik bir zonda gözlenir. Ancak tropikal bölgeler gibi yağışın çok yoğun olduğu bölgelerde metrelerce derine kadar inebilir. Böylece yüzeysel bozunma tipi Al, Ni ve Fe yatakları oluşur.
Hipojen alterasyon = Derinsel bozunma:
Derinsel kökenli çözeltilerin etkisiyle oluşan bozunmadır.
Hidrotermal alterasyon, mm ölçeğinden km ölçeğine kadar değişen genişliklerde olabilir. Fakat genelde yaklaşık 1-2 m kalınlığında bir damarın çevresinde oluşan alterasyon zonunun genişliği 10-20 m arasındadır.
İfade olarak:
Hidrotermal = Sıcak çözelti; Alterasyon = Bozunma veya değişim Türkçe İfade= Sıcak çözeltili bozuşma
Bilimsel Olarak:
Sıcak sulu çözeltilerin geçtikleri yollar boyunca yan kayaçla giriştikleri fiziksel ve kimyasal etkileşimler sonucunda, yan kayaçta meydana gelen renksel, kimyasal ve mineralojik değişikliklerdir.
Jenetik (kökensel) alterasyon çeşitleri
Süperjen alterasyon = Yüzeysel bozunma:
Yüzeyden kaynaklanan suların etkisiyle gelişen alterasyondur. Yüzeyden itibaren birkaç metrelik bir zonda gözlenir. Ancak tropikal bölgeler gibi yağışın çok yoğun olduğu bölgelerde metrelerce derine kadar inebilir. Böylece yüzeysel bozunma tipi Al, Ni ve Fe yatakları oluşur.
Hipojen alterasyon = Derinsel bozunma:
Derinsel kökenli çözeltilerin etkisiyle oluşan bozunmadır.
Hidrotermal alterasyon, mm ölçeğinden km ölçeğine kadar değişen genişliklerde olabilir. Fakat genelde yaklaşık 1-2 m kalınlığında bir damarın çevresinde oluşan alterasyon zonunun genişliği 10-20 m arasındadır.
MAĞMATİK MADEN YATAKLARI
1) KROM YATAKLARI
Dünya Rezervleri
% 70’ i Güney Afrika
% 20’ si Zimbabwe’de
Kalan ~%10 ise Türkiye, Arnavutluk, Yugoslavya, Yunanistan, İran, Pakistan, Flipinler, Rusya,
Kazakistan 1982 yılında dünya kromit üretimi 7,6*106 ton dur. Bunun~%30’u G. Afrika tarafından, diğer kısmı ise Türkiye Arnavutluk ve SSCB tarafından karşılanmıştır. Son yıllarda Türkiye üretimi düşerken, özellikle Kazakistan’ın üretimi artmıştır.
Mineralojik Bileşim
Oksitler:
Kromit : FeCr2O4
Manyetit : Fe3O4
İlmenit : FeTiO3
ASİDİK SOKULUM KAYAÇLARINA BAĞLI MADEN YATAKLARI
Pegmatitik Evre ?
Pegmatit Nedir ?
Dayklar, mercekler ve damarlar halinde batolitlerin kenar kesimlerinde bulunan ve mağmatik kristalleşmenin son evrelerinde oluşan çok iri kristalli bir damar kayacıdır.
Pegmatit Nedir ?
Dayklar, mercekler ve damarlar halinde batolitlerin kenar kesimlerinde bulunan ve mağmatik kristalleşmenin son evrelerinde oluşan çok iri kristalli bir damar kayacıdır.
PORFİRİ YATAKLAR
İlksel Tanım : Porfiritik dokulu asidik kayaçlar içerisinde cevher minerallerinin saçılmış olarak bulunduğu yataklardır.
Modern tanım :Cevher minerallerinin saçılmış ve ağsal olarak olarak bulunduğu, tenör değerleri oldukça düşük, fakat rezervi o oranda büyük olan, mağmatik kayaçlara bağlı olarak oluşan epijenetik (sonradan oluşumlu) maden yataklarıdır.
Plaka tektoniği ile yakın bir ilişki içerisindedirler ve yaklaşan plaka sınırlarındaki aktif volkanik-plütonik yaylar içerisinde ortaya çıkaralar. Bu nedenle Amerika kıtasının batı kesimi porfiri yatakların en bol göründüğü bir ortamdır.
Modern tanım :Cevher minerallerinin saçılmış ve ağsal olarak olarak bulunduğu, tenör değerleri oldukça düşük, fakat rezervi o oranda büyük olan, mağmatik kayaçlara bağlı olarak oluşan epijenetik (sonradan oluşumlu) maden yataklarıdır.
Plaka tektoniği ile yakın bir ilişki içerisindedirler ve yaklaşan plaka sınırlarındaki aktif volkanik-plütonik yaylar içerisinde ortaya çıkaralar. Bu nedenle Amerika kıtasının batı kesimi porfiri yatakların en bol göründüğü bir ortamdır.
YÜZEYSEL AYRIŞMAYA BAĞLI MADEN YATAKLARI
Lateritik yataklar olarak da bilinen kalıntı tip yataklar kimyasal ayrışma sonucunda oluşurlar ve dolayısıyla oluşumları için yağış oranı yüksek ortamlar gereklidir.Bu nedenle, tropikal ve yarı tropikal bölgelerde gelişirler.Bu tür bölgelerde, kimyasal ve biyolojik ayrışma son derece yoğundur.
Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları, bitki köklerinin kökleri vasıtasıyla salgılayacağı asitler ve yine kökleri vasıtasıyla etrafındaki kayaca uyguluyacağı fiziksel basınç, kayaçların ayrışmasına katkıda bulunur. Kayaçların ayrışması sonucunda, bileşimlerinde bulunan mineraller serbest hale geçer. Serbestleşen bu minerallerle onlarla temasta bulunan çözeltiler arasında kimyasal reaksiyonalar gelişir.Bazı mineraller kolaylıkla çözünürken, bazıları da daha zor çözünür ve hatta çözünmez.
Çözünen bileşenlerden çözeltiye alınan elementlerden bir kısmı uzun süre çözeltide kalıp çok uzaklara kadar taşınabilirler, yani hareketlidirler.Buna karşın, bazı elementler ise çözeltide uzun süre kalmayıp hemen çökelme eğilimi gösterirler.(yani hareketsizdirler).
Böylece, kayaçların yoğun kimyasal ayrışması sonucunda, kolaylıkla çözeltiye geçebilen bileşenlerinin ayrılması ve ayrışma ortamından uzaklaşması, buna karşın zor çözeltiye geçen ( az hareketli veya hareketsiz) bileşenlerinin ise oksit ve/veya hidroksitler halinde ayrışma ortamında veya çok yakınında yığışım yapması sonucunda gelişen, ikincil demir-hidroksit, alüminyum-hidroksit veya her ikisi bakımından zengin toprağımsız görüntülü oluşuklara laterit denir. Lateritler, sadece Al içermesi durumunda boksit olarak adlandırılırlar. Boksit bir karmaşık litoloji olup diaspor, bigsit ve böhmit minerallerinin karışımından oluşur.
Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları, bitki köklerinin kökleri vasıtasıyla salgılayacağı asitler ve yine kökleri vasıtasıyla etrafındaki kayaca uyguluyacağı fiziksel basınç, kayaçların ayrışmasına katkıda bulunur. Kayaçların ayrışması sonucunda, bileşimlerinde bulunan mineraller serbest hale geçer. Serbestleşen bu minerallerle onlarla temasta bulunan çözeltiler arasında kimyasal reaksiyonalar gelişir.Bazı mineraller kolaylıkla çözünürken, bazıları da daha zor çözünür ve hatta çözünmez.
Çözünen bileşenlerden çözeltiye alınan elementlerden bir kısmı uzun süre çözeltide kalıp çok uzaklara kadar taşınabilirler, yani hareketlidirler.Buna karşın, bazı elementler ise çözeltide uzun süre kalmayıp hemen çökelme eğilimi gösterirler.(yani hareketsizdirler).
Böylece, kayaçların yoğun kimyasal ayrışması sonucunda, kolaylıkla çözeltiye geçebilen bileşenlerinin ayrılması ve ayrışma ortamından uzaklaşması, buna karşın zor çözeltiye geçen ( az hareketli veya hareketsiz) bileşenlerinin ise oksit ve/veya hidroksitler halinde ayrışma ortamında veya çok yakınında yığışım yapması sonucunda gelişen, ikincil demir-hidroksit, alüminyum-hidroksit veya her ikisi bakımından zengin toprağımsız görüntülü oluşuklara laterit denir. Lateritler, sadece Al içermesi durumunda boksit olarak adlandırılırlar. Boksit bir karmaşık litoloji olup diaspor, bigsit ve böhmit minerallerinin karışımından oluşur.
MAĞMATİK - HİDROTERMAL MADEN YATAKLARI
A) Porfiri Yataklar
C) Volkanojenik Masif Sülfit Yatakları
D) Kordileran Damar Tip Yataklar
B) SKARN YATAKLARI
Kelime olarak Tanım : Var olan bir ilksel kayacın sonradan metazomatik olarak değiştirilmesi ile oluşan yeni bir kayaç veya mineral grubudur.
Bilimsel olarak Tanım : Mağmatik kayaçların ( kireçtaşı veya dolo taşı gibi ) karbonatlı kayaçlar içine sokulum yapması sonucunda , mağmatik kaynaktan karbonatlı birime başta Si, daha az oranda da Al,Fe ve Mg ilave edilmesiyle, karbonatlı minerallerin başlıca Ca silikatlı ve Mg silikatlı minerallere dönüşmesi ile oluşan kayaçlardır.
Yani , SKARN = KALK - SİLİKATLI GANG
- Porfiri Cu
- Porfiri Mo
- Porfiri Sn
C) Volkanojenik Masif Sülfit Yatakları
D) Kordileran Damar Tip Yataklar
B) SKARN YATAKLARI
Kelime olarak Tanım : Var olan bir ilksel kayacın sonradan metazomatik olarak değiştirilmesi ile oluşan yeni bir kayaç veya mineral grubudur.
Bilimsel olarak Tanım : Mağmatik kayaçların ( kireçtaşı veya dolo taşı gibi ) karbonatlı kayaçlar içine sokulum yapması sonucunda , mağmatik kaynaktan karbonatlı birime başta Si, daha az oranda da Al,Fe ve Mg ilave edilmesiyle, karbonatlı minerallerin başlıca Ca silikatlı ve Mg silikatlı minerallere dönüşmesi ile oluşan kayaçlardır.
Yani , SKARN = KALK - SİLİKATLI GANG
HİDROTERMAL - EPİTERMAL MADEN YATAKLARI
HİDROTERMAL MADEN YATAKLARI
Oluşumları plütonik ve yarı derinlik kayaçlarının sokulumu ile ilişkili olan, çoğunlukla yüzeysel kökenli çözeltiler tarafından oluşturulan maden yataklardır.
Bu tür oluşuklarda cevher yerleşimi ya damar şeklinde veya belirli zayıf zonlar boyunca görülen ornatıma bağlı olarak gelişmiş yığınlar şeklindedir. Fakat en önemli olanlar damar tipi oluşuklardır.
Rezervleri çok değişken olabilir, ancak genellikle düşüktür. Bir bölgede birbirine yakın konumda çok sayıda damar tip maden yatağı gelişebilir. Volfram, kalay, altın, uranyum, kobalt ve gümüş günümüzde damar tip yataklardan işletilen metallerdir. Bunların yanı sıra bakır, kurşun ve çinko da damar tip yataklarda çok bol olarak bulunmakta olup, sadece yerel madenciler tarafından işletilmektedir.
SEDİMANTER MADEN YATAKLARI
Her hangi bir çökel havzasında, kimyasal veya klastik olarak oluşan malzemenin tortulaşması ile oluşan maden yataklarıdır. Daha çok demir ve mangan yatakları için önemlidir.
Sedimanter Demir Yatakları
Bir demir madeninin ekonomik olarak değerlendirilebilmesi için gereken tenör >%50
Fe’dir. Ayrıca, cevherde SiO2 ve Al2O3 gibi bileşikler kesinlikle istenmez. Bu tür bir
bileşim sadece sedimanter demir yataklarına özgüdür. Bunlardan en önemlisi bantlı
demir yataklarıdır.
Sedimanter Demir Yatakları
Bir demir madeninin ekonomik olarak değerlendirilebilmesi için gereken tenör >%50
Fe’dir. Ayrıca, cevherde SiO2 ve Al2O3 gibi bileşikler kesinlikle istenmez. Bu tür bir
bileşim sadece sedimanter demir yataklarına özgüdür. Bunlardan en önemlisi bantlı
demir yataklarıdır.
ÇEVRE JEOLOJİSİ
I. ATMOSFER
1952 Aralık ayının ilk haftasında, Londra'da hava öylesine durgundu ki bulutlar güneş
ışığının büyük bir bölümünü geriye yansıtmaktaydılar. Nem oranı birden %80'lere kadar
fırlamış ve sıcaklık öğlen sırası -1C'ye kadar düşmüştü. Kalın bir sis tabakası oluşmuş,
soğuk ve rutubet evlerin daha fazla ısıtılmasını gerektirmişti. Evlerde kullanılan yakıt
genelde kömür olduğundan, kül, SO2 ve is (kurum) miktarı oldukça artmıştı. Durgun hava
sadece evlerden gelen değil otomobillerden çıkan zararlı partiküllerle dolmuştu. Krizin
doruğa ulaştığı dönemde, görüş mesafesi oldukça düşmüş öyle ki otomobiller gündüz
sırasında bile farlarını yakmak zorunda kalmışlardı. 4 - 10 Aralık tarihleri arasında, hava
kirliliğinden yaklaşık 4000 kişi ölmüştü. Sis kuşatması nihayet havanın değişmesine neden
oldu ve böylece hava kirliliği biraz olsun azaldı. İnsanoğlunun neden olduğu bu problemi
çözen insan faaliyetleri değil yine doğanın ta kendisiydi. Sanayi devriminin başlangıcından
bu yana ve hatta daha önceleri, insanlar Londra ve diğer büyük şehirlerde yaşamları
sürdürmekteydi ancak yanlış olan bir şey vardı.
Atmosferimiz büyük miktarda kirliliği absorbe etme kabiliyetine sahiptir. Kirletici
maddelerin başına üç şey gelebilir: rüzgarlar ile taşınabilir, yağış ile yeryüzüne inebilir veya
kimyasal olarak atmosferdeki zararsız maddelere dönüşebilirler.
1952 Londra sis krizinde, SO2'in atmosferdeki ortalama bulunma süresi yaklaşık 5
saatti ve SO2 atmosfer tarafından hızlı bir şekilde dönüşüme tabii tutuldu. Durgun hava
şartları evlerde yakılan kömür ve otomobillerde yakılan benzin ile birleştiğinde, atmosferin
kirliliği yok etme veya kirletici maddeleri başka bileşiklere dönüştürme gücünü aşmış ve
hatta SO2'i ortadan kaldırıcı hızlı doğal mekanizmalar bile işlemez hale gelmişti. Bunun
sonucunda, SO2 havada asılı kalmış ve sis asidik bir özellik kazanmış ve özellikle yeşil
habitat başta olmak üzere insan ve diğer organizmaları olumsuz şekilde etkilemiştir.
DOĞAL AFETLER (NATURAL DISASTERS)
II. DOĞAL AFETLER (NATURAL DISASTERS)
Olay, tehlike ve felaket (afet) arasında belirgin bir fark vardır. Doğal bir olay (jeolojik veya
iklimsel olabilir) basit olarak doğal bir oluşumdur. Tehlike ise (jeolojik veya başka çeşit
olabilir) insan yaşamı veya malına gelebilecek potansiyel tehlike veya risktir. Bir felaket
ise tehlikenin farkına varılması ile ortaya çıkar. Tanaka (1981) aşağıdaki şekilde bir analoji
yapmaktadır: "Kırsal kesimdeki (insanların yaşamadığı bir yerde) bir deprem sismik bir
olaydır. İnsanlar bu arazi parçasını temizleyip bir fay veya bataklık kenarını yerleşime
açtıklarında sismik bir tehlikeyi başlatmış olurlar. Bu alanda deprem meydana geldiğinde
yapılar yıkıldığında ve bunun sonucunda da can kaybı oluştuğunda ise, sismik bir felaket
ortaya çıkmış olur.
Deprem, sel baskınları vb. olaylar doğal süreçlerdir ve hiç bir tehlikeleri yoktur (bunlar
milyonlarca yıldan beri olmaktadır). Ancak, insan faaliyetlerinin ve doğal olayların
birlikte oluştuğu alanlara insanların yeteri derecede önem göstermemeleri veya bu
alanları ihmal etmeleri bu tür doğal süreçlerin tehlikeli olmalarına neden olmuştur.
Gelecekte insanların jeolojik tehlike olabilen jeolojik olaylardan korunmaları ümit
edilmektedir. Tehlikeli olabilecek jeolojik işlevler 6 ana başlık altında toplanabilir: a)yer
(toprak) kaymaları ve şişen zeminler, b)sel baskınları, c)sahil erozyonu ve tsunamiler,
d)depremler, e)yer çökmesi ve f)volkanik faaliyetler.
SU KAYNAKLARI VE KİRLENME
III.SU KAYNAKLARI VE KİRLENME
Seattle şehri (Washington) iki büyük su gövdesi arasında yer almaktadır: batıda suyu tuzlu olan Puget Boğazı ve doğuda suyu tatlı olan Washington Gölü. 1930'lu yılların başlarında, tatlı su gölüne kanalizasyon boşaltımına başlandı. 1954 yılına kadar, hastalık veren organizmaları ve organik maddeleri yok etmek amacıyla göl boyunca yaklaşık 10 adet arıtma tesisi inşa edildi. 1959 yılında yapılan ek bir tesis ile, arıtılmak suretiyle göle verilen günlük su miktarı 76.000 m3 civarındaydı. Göle akan küçük dereler de kirli su taşımaktaydı.
Göl hiç şüphesiz bu etkilere bir tepki gösterecekti. 1955 yılında, göl içinde büyük ölçüde balıkçılığı ve gölün genel estetiğini etkileyecek şekilde alg gelişimi başladı. Toplum buna çok duyarlılık gösterdi ve belediye başkanı acilen bir danışma komitesi toplayarak ne yapılması gerektiğinin ortaya çıkarılmasını istedi. Komite üyelerinden bazıları Washington Gölü'nü ve göldeki biyotayı çok iyi tanıyan bilim adamlarıydı. Komite, şehrin kanalizasyon arıtma metodunun değiştirilmesini ve atıkların Washington Gölü'ne değil Puget Boğazı'na boşaltılmasını önerdi. Boğaz daha geniş ve suları daha hızlı akıyordu. Bununla birlikte, daha fazla gel-git ve kuvvetli akıntılara maruz kaldığından, Puget Boğazı suları Pasifik Okyanusu suları ile devamlı bir şekilde karışım halindeydi. Yeni kanalizasyon boşaltım projesi 1963 yılında başlatıldı ve 1968'de de tamamlandı. Gölü kirleten kanalizasyon suları borular vasıtasıyla boğazın en derin yerine boşaltıldı.
Seattle şehri (Washington) iki büyük su gövdesi arasında yer almaktadır: batıda suyu tuzlu olan Puget Boğazı ve doğuda suyu tatlı olan Washington Gölü. 1930'lu yılların başlarında, tatlı su gölüne kanalizasyon boşaltımına başlandı. 1954 yılına kadar, hastalık veren organizmaları ve organik maddeleri yok etmek amacıyla göl boyunca yaklaşık 10 adet arıtma tesisi inşa edildi. 1959 yılında yapılan ek bir tesis ile, arıtılmak suretiyle göle verilen günlük su miktarı 76.000 m3 civarındaydı. Göle akan küçük dereler de kirli su taşımaktaydı.
Göl hiç şüphesiz bu etkilere bir tepki gösterecekti. 1955 yılında, göl içinde büyük ölçüde balıkçılığı ve gölün genel estetiğini etkileyecek şekilde alg gelişimi başladı. Toplum buna çok duyarlılık gösterdi ve belediye başkanı acilen bir danışma komitesi toplayarak ne yapılması gerektiğinin ortaya çıkarılmasını istedi. Komite üyelerinden bazıları Washington Gölü'nü ve göldeki biyotayı çok iyi tanıyan bilim adamlarıydı. Komite, şehrin kanalizasyon arıtma metodunun değiştirilmesini ve atıkların Washington Gölü'ne değil Puget Boğazı'na boşaltılmasını önerdi. Boğaz daha geniş ve suları daha hızlı akıyordu. Bununla birlikte, daha fazla gel-git ve kuvvetli akıntılara maruz kaldığından, Puget Boğazı suları Pasifik Okyanusu suları ile devamlı bir şekilde karışım halindeydi. Yeni kanalizasyon boşaltım projesi 1963 yılında başlatıldı ve 1968'de de tamamlandı. Gölü kirleten kanalizasyon suları borular vasıtasıyla boğazın en derin yerine boşaltıldı.
ATIKLAR
IV. ATIKLAR
ABD'de günlük kişi başına ortaya çıkan katı atık miktarının yaklaşık 5 kilogram olduğu sanılmaktadır. Başka bir çalışma ise, yine bu ülkedeki her insanın günde 2 kilogram ağırlığında maddeyi çöpe attığını ortaya koymuştur. Kuzey Amerikalılar, batı Avrupa ve Japonya'da yaşayanlara göre iki misli daha fazla katı artık üretmektedirler.
IV.1. MADEN ATIKLARI
Bundan 20 yıl kadar önce, Palo Alto (California) şehrinin kanalizasyon kolektör sahasında atıkların önemli miktarda altın (30 ppm), gümüş (660 ppm) ve bakır (8000 ppm) ve fosfor (%6.6) içerdikleri tespit edilmiştir. Bu sahada bir metrik ton kül yaklaşık 1 ons (28.3 gr) altın ve 20 ons (566 gr) gümüş içermektedir. Burada altın, doğal olarak bulunabileceğinden yaklaşık 7500 kat ve hatta işletilen altın sahalarındaki ortalama altın tenöründen de iki kat daha fazla oranda bulunmuştur. Palo Alto'daki kanalizasyon kolektör sahası 1980 yılı fiyatları ile 10 milyon $'lık bir altın-gümüş yatağı şeklinde düşünüldüğünde bu yataktan her sene normal koşullarda 2 milyon $'lık altın ve gümüş üretimi yapılabilir. Palo Alto kolektöründeki bu metallerin kaynağı hiç şüphesiz bu bölgedeki elektronik ve fotoğraf sanayisidir. Belediye vakit kaybetmeksizin bu muazzam miktardaki altın ve gümüşü işletmek üzere bir şirketi görevlendirmiştir.
Maden kaynaklarının çıkartılması yeraltında büyük hacimli boşluklar yaratır. Bu tür boşluklar tehlikeli atıkların depolanması için önemli bir alternatif oluştururlar. Madenlerin çıkarıldığı mevcut boşluklar genellikle atıkları depolamak üzere açılacak özel boşluklardan daha ekonomiktir. Ancak yeraltından çıkarılan malzemenin satışından elde edilecek gelir atık depolamak üzere açılacak boşluklardan daha ekonomik olduğunda, tehlikeli atıkların depolanması için yeni yeraltı boşlukları kazılması gerekecektir.
ABD'de günlük kişi başına ortaya çıkan katı atık miktarının yaklaşık 5 kilogram olduğu sanılmaktadır. Başka bir çalışma ise, yine bu ülkedeki her insanın günde 2 kilogram ağırlığında maddeyi çöpe attığını ortaya koymuştur. Kuzey Amerikalılar, batı Avrupa ve Japonya'da yaşayanlara göre iki misli daha fazla katı artık üretmektedirler.
IV.1. MADEN ATIKLARI
Bundan 20 yıl kadar önce, Palo Alto (California) şehrinin kanalizasyon kolektör sahasında atıkların önemli miktarda altın (30 ppm), gümüş (660 ppm) ve bakır (8000 ppm) ve fosfor (%6.6) içerdikleri tespit edilmiştir. Bu sahada bir metrik ton kül yaklaşık 1 ons (28.3 gr) altın ve 20 ons (566 gr) gümüş içermektedir. Burada altın, doğal olarak bulunabileceğinden yaklaşık 7500 kat ve hatta işletilen altın sahalarındaki ortalama altın tenöründen de iki kat daha fazla oranda bulunmuştur. Palo Alto'daki kanalizasyon kolektör sahası 1980 yılı fiyatları ile 10 milyon $'lık bir altın-gümüş yatağı şeklinde düşünüldüğünde bu yataktan her sene normal koşullarda 2 milyon $'lık altın ve gümüş üretimi yapılabilir. Palo Alto kolektöründeki bu metallerin kaynağı hiç şüphesiz bu bölgedeki elektronik ve fotoğraf sanayisidir. Belediye vakit kaybetmeksizin bu muazzam miktardaki altın ve gümüşü işletmek üzere bir şirketi görevlendirmiştir.
Maden kaynaklarının çıkartılması yeraltında büyük hacimli boşluklar yaratır. Bu tür boşluklar tehlikeli atıkların depolanması için önemli bir alternatif oluştururlar. Madenlerin çıkarıldığı mevcut boşluklar genellikle atıkları depolamak üzere açılacak özel boşluklardan daha ekonomiktir. Ancak yeraltından çıkarılan malzemenin satışından elde edilecek gelir atık depolamak üzere açılacak boşluklardan daha ekonomik olduğunda, tehlikeli atıkların depolanması için yeni yeraltı boşlukları kazılması gerekecektir.
TIBBİ JEOLOJİ
Esas bileşenleri elementler, mineraller, kayaçlar, toprak ve su olan jeolojik ortam
ile çevre sağlığı arasındaki ilişkiyi inceleyen multidisipliner bir bilim dalıdır.
Minerallerin insan sağlığına etkileri jeoloji ve tıp bilimlerinin tarihi geçmişinden
beri bilinmektedir. Sağlık sorunları ve Jeoloji arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.
Jeolojik süreçler, malzeme ve ortamların insan sağlığı üzerindeki olumlu ve
olumsuz etkilerini ve bu etkinin coğrafik dağılımını inceleyen Tıbbi Jeoloji
(medical geology), özellikle iş sağlığı ve jeoloji arasındaki bu bağın, yaşam
alanımızda güvenliğimizi ve sağlığımızı tehdit edebilecek önemli bir faktör
olduğunu göstermektedir.
Tıbbi Mineraloji ise doğal minerallerin insan sağlığı üzerindeki etkileri ve ilişkileri inceleyen, tıbbi jeoloji biliminin kapsam alanı içinde bir anabilim dalıdır. Tıbbi jeolojik çalışmalar sonucu elde edilen bulgular mineraloji ve meslek hastalıkları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Minerallerin oluşturduğu madenler ve taşlar fiziksel ve kimyasal özellikleri itibariyle eczacılıkta ve tedavide kullanıldıkları gibi, çeşitli meslek hastalıklarının da sebebi oldukları bilinen bir gerçektir. Solunum, sindirim ve cilt teması yoluyla insan sağlığını olumsuz etkileyen bu mineraller ise (asbest, silis, zeolit vd.) Tıbbi Mineraloji’nin ana bileşenlerini oluşturur. Tıbbi Mineraloji, özellikle maden sektöründe çalışanların meslek hastalıkları ile mücadele programlarının önemli bir elemanı haline gelmiştir. Ülkemizin jeolojik ve mineralojik şartları göz önüne alındığında, ulusal düzeyde uygulanacak meslek hastalıklarıyla mücadele programlarında tıbbi mineraloji araştırmalarının dikkate alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, günümüzde birçok araştırmaya konu olmuş bu minerallerin, çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini, maruziyet eşik değerlerinin altında tutmak için Tıbbi Mineraloji içeriklerinin de kontrol edilmesi büyük önem arzetmektedir.
Tıbbi Mineraloji ise doğal minerallerin insan sağlığı üzerindeki etkileri ve ilişkileri inceleyen, tıbbi jeoloji biliminin kapsam alanı içinde bir anabilim dalıdır. Tıbbi jeolojik çalışmalar sonucu elde edilen bulgular mineraloji ve meslek hastalıkları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Minerallerin oluşturduğu madenler ve taşlar fiziksel ve kimyasal özellikleri itibariyle eczacılıkta ve tedavide kullanıldıkları gibi, çeşitli meslek hastalıklarının da sebebi oldukları bilinen bir gerçektir. Solunum, sindirim ve cilt teması yoluyla insan sağlığını olumsuz etkileyen bu mineraller ise (asbest, silis, zeolit vd.) Tıbbi Mineraloji’nin ana bileşenlerini oluşturur. Tıbbi Mineraloji, özellikle maden sektöründe çalışanların meslek hastalıkları ile mücadele programlarının önemli bir elemanı haline gelmiştir. Ülkemizin jeolojik ve mineralojik şartları göz önüne alındığında, ulusal düzeyde uygulanacak meslek hastalıklarıyla mücadele programlarında tıbbi mineraloji araştırmalarının dikkate alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, günümüzde birçok araştırmaya konu olmuş bu minerallerin, çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini, maruziyet eşik değerlerinin altında tutmak için Tıbbi Mineraloji içeriklerinin de kontrol edilmesi büyük önem arzetmektedir.
JEOLOJİ VE PLANLAMA
Doğal Kaynaklar ve Jeolojik Kaynaklar:
Yenilenebilir kaynaklar: Herhangi bir süre boyunca kendini yenileyebilen veya hiç tükenmeyen enerji veya hammadde kaynaklardır (su, çakıl, jeotermal, güneş, rüzgar enerjisi).
Yenilenmeyen kaynaklar: Herhangi bir maden veya mineral kaynağı (altın, petrol, gaz vb). İnsanoğlunun kullanma hızına göre kendini yenileyemeyen doğal kaynaklardır.
Enerji çeşitleri ve birimleri
Yenilenebilir kaynaklar: Herhangi bir süre boyunca kendini yenileyebilen veya hiç tükenmeyen enerji veya hammadde kaynaklardır (su, çakıl, jeotermal, güneş, rüzgar enerjisi).
Yenilenmeyen kaynaklar: Herhangi bir maden veya mineral kaynağı (altın, petrol, gaz vb). İnsanoğlunun kullanma hızına göre kendini yenileyemeyen doğal kaynaklardır.
Enerji çeşitleri ve birimleri
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED)
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), gerçekleştirilmesi planlanan projelerin
çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz
yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin
belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve
kontrolünde sürdürülecek çalışmalar bütünüdür.
Ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın çevre değerlerini ekonomik politikalar karşısında koruyarak, yeni proje ve gelişmelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini, ilgili tüm tarafların görüş, kaygı ve önerilerini de dikkate alarak işletme öncesi, işletme sırası ve işletme sonrasını da içine alarak değerlendirilmesinin, izlenmesinin ve denetlenmesinin yapıldığı bir süreç olan ÇED ile ilgili ilk düzenleme ÇED Yönetmeliği adı altında ilk olarak 07/02/1993 tarihinde yayımlanmıştır. Günümüze kadar 23/06/1997, 06/06/2002, 16/12/2003 ve 17/07/2008 tarihlerinde revize edilen ÇED Yönetmeliği ile ilgili son değişiklik 03/10/2013 tarihinde yapılmış, aynı tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yönetmeliğe tabi projeler/faaliyetler, Ek-I (Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesi) ve EK-II (Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesi) olarak ayrılarak yedi alt sektör grubunda değerlendirilmiştir. Bu gruplar Yönetmelikte,
Ekonomik ve sosyal gelişmeye engel olmaksızın çevre değerlerini ekonomik politikalar karşısında koruyarak, yeni proje ve gelişmelerin çevreye olabilecek sürekli veya geçici potansiyel etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini, ilgili tüm tarafların görüş, kaygı ve önerilerini de dikkate alarak işletme öncesi, işletme sırası ve işletme sonrasını da içine alarak değerlendirilmesinin, izlenmesinin ve denetlenmesinin yapıldığı bir süreç olan ÇED ile ilgili ilk düzenleme ÇED Yönetmeliği adı altında ilk olarak 07/02/1993 tarihinde yayımlanmıştır. Günümüze kadar 23/06/1997, 06/06/2002, 16/12/2003 ve 17/07/2008 tarihlerinde revize edilen ÇED Yönetmeliği ile ilgili son değişiklik 03/10/2013 tarihinde yapılmış, aynı tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yönetmeliğe tabi projeler/faaliyetler, Ek-I (Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesi) ve EK-II (Seçme Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler Listesi) olarak ayrılarak yedi alt sektör grubunda değerlendirilmiştir. Bu gruplar Yönetmelikte,
KAYA MEKANİĞİ BÖLÜM 1
GİRİŞ
Mekanik: Bir malzemenin uygulanan bir kuvvet karşısında verdiği tepki bu malzemenin mekanik davranışını ifade eder.
Kaya Mekaniği:Kaya ve kaya kütlelerinin mekanik davranışının araştırıldığı kuramsal ve uygulamalı bilim dalıdır. Mekaniğin bu dalı kaya ve kaya kütlelerinin bulundukları fiziksel ortamlarda, etkisi altında kaldıkları kuvvet alanlarına karşı tepkisini kapsar. Kaya mekaniğinin uygulaması KAYA MÜHENDİSLİĞİ olarak adlandırılır.
Her kaya mühendisliği projesi birbirinden farklıdır. Ancak, projeyi oluşturan tüm tasarımlar ve yapım faaliyetleri kaya mekaniği prensipleri ile ilişkilidir.
Mekanik: Bir malzemenin uygulanan bir kuvvet karşısında verdiği tepki bu malzemenin mekanik davranışını ifade eder.
Kaya Mekaniği:Kaya ve kaya kütlelerinin mekanik davranışının araştırıldığı kuramsal ve uygulamalı bilim dalıdır. Mekaniğin bu dalı kaya ve kaya kütlelerinin bulundukları fiziksel ortamlarda, etkisi altında kaldıkları kuvvet alanlarına karşı tepkisini kapsar. Kaya mekaniğinin uygulaması KAYA MÜHENDİSLİĞİ olarak adlandırılır.
Her kaya mühendisliği projesi birbirinden farklıdır. Ancak, projeyi oluşturan tüm tasarımlar ve yapım faaliyetleri kaya mekaniği prensipleri ile ilişkilidir.
BÖLÜM 2
GERİLİM ANALİZİ
Her biri matematiksel teoriler olan elastisite, viskozite veya plastisite teorileri kendi içlerinde bir düzene sahip olup kuvvet, gerilim, deformasyon ve birim deformasyon davranışları gibi parametreler tarafından kontrol edilmektedirler.
Bu bölümde, çeşitli fiziksel tanımlamalar ve matematiksel ilişkiler yoluyla formülize edilmiş, cisim kuvveti, yüzey kuvveti, normal ve makaslama gerilimi gibi kavramlarından bahsedilecektir.
CİSİM KUVVETİ: Cisim boyunca etki eder ve başka bir cisimle teması olmaksızın üretilir (yerçekimsel, manyetik, eylemsizlik kuvveti gibi).
YÜZEY KUVVETİ: Bir cismin dış yüzeyi boyunca etki eder ve başka bir cisimle teması sonucu oluşur.
Her biri matematiksel teoriler olan elastisite, viskozite veya plastisite teorileri kendi içlerinde bir düzene sahip olup kuvvet, gerilim, deformasyon ve birim deformasyon davranışları gibi parametreler tarafından kontrol edilmektedirler.
Bu bölümde, çeşitli fiziksel tanımlamalar ve matematiksel ilişkiler yoluyla formülize edilmiş, cisim kuvveti, yüzey kuvveti, normal ve makaslama gerilimi gibi kavramlarından bahsedilecektir.
CİSİM KUVVETİ: Cisim boyunca etki eder ve başka bir cisimle teması olmaksızın üretilir (yerçekimsel, manyetik, eylemsizlik kuvveti gibi).
YÜZEY KUVVETİ: Bir cismin dış yüzeyi boyunca etki eder ve başka bir cisimle teması sonucu oluşur.
BÖLÜM 3
KAYALARIN MÜHENDİSLİK ÖZELLİKLERİ
Kaya özellikleri doğası gereği araştırma, tasarım, yapım ve inşaat mühendisliği projelerinin yapım sonrası evrelerinin bir parçasıdır.
Kaya sınıflamaları çoğu mühendislik uygulamaları için kayanın adı ve jeolojik karakteristiklerini sağlar.
Buna ek olarak, kayaların mühendislik amaçlı kullanımları kayaları daha genel iki parçada ele almayı gerektirir.
KAYA MALZEMESİ/KAYA KÜTLESİ
KAYA MALZEMESİ/SAĞLAM KAYA (Rock Material/Intact Rock): kaya eklem, tabakalanma gibi süreksizlikler içermez.
KAYA KÜTLESİ (Rock Mass):kaya malzemesi ile süreksizliklerin birlikte oluşturdukları kütle veya sistemdir.
Kaya özellikleri doğası gereği araştırma, tasarım, yapım ve inşaat mühendisliği projelerinin yapım sonrası evrelerinin bir parçasıdır.
Kaya sınıflamaları çoğu mühendislik uygulamaları için kayanın adı ve jeolojik karakteristiklerini sağlar.
Buna ek olarak, kayaların mühendislik amaçlı kullanımları kayaları daha genel iki parçada ele almayı gerektirir.
KAYA MALZEMESİ/KAYA KÜTLESİ
KAYA MALZEMESİ/SAĞLAM KAYA (Rock Material/Intact Rock): kaya eklem, tabakalanma gibi süreksizlikler içermez.
KAYA KÜTLESİ (Rock Mass):kaya malzemesi ile süreksizliklerin birlikte oluşturdukları kütle veya sistemdir.
BÖLÜM 4
YENİLME KRİTERİ
Yenilmenin olabilmesi için kayanın etkisinde kaldığı gerilmenin kayanın dayanımını aşması gerekir. Yenilmede en önemli iki parametre gerilme ve deformasyondur. Tasarım aşamasında bunlarda en az biri girdi olarak kullanılır. Kaya malzemesi ve /veya kaya kütleri için aynı anda geçerli olabilecek bir kriter henüz yoktur. Ayrıca, kayalar oldukça heterojen, gevrekten sünümlüye kadar değişen özellikler göstermektedirler. Bu nedenle pek çok araştırmacı tarafından çok sayıda yenilme kriterleri geliştirilmiştir. Bunlar iki grup altında toplanırlar:
•TEORİK
•GÖRGÜL (AMPİRİK)
Yenilmenin olabilmesi için kayanın etkisinde kaldığı gerilmenin kayanın dayanımını aşması gerekir. Yenilmede en önemli iki parametre gerilme ve deformasyondur. Tasarım aşamasında bunlarda en az biri girdi olarak kullanılır. Kaya malzemesi ve /veya kaya kütleri için aynı anda geçerli olabilecek bir kriter henüz yoktur. Ayrıca, kayalar oldukça heterojen, gevrekten sünümlüye kadar değişen özellikler göstermektedirler. Bu nedenle pek çok araştırmacı tarafından çok sayıda yenilme kriterleri geliştirilmiştir. Bunlar iki grup altında toplanırlar:
•TEORİK
•GÖRGÜL (AMPİRİK)
BÖLÜM 5
YÖNELİM
SÜREKSİZLİK ARALIĞI VE SIKLIĞI
Komşu süreksizliklerin aralığı:
Görünür aralık ===> Ölçüm hattı boyunca süreksizlikler arasındaki uzaklıklar
Gerçek aralık ===> İki komşu süreksizlik arasındaki dik mesafe
SÜREKSİZLİK ARALIĞI VE SIKLIĞI
Komşu süreksizliklerin aralığı:
Görünür aralık ===> Ölçüm hattı boyunca süreksizlikler arasındaki uzaklıklar
Gerçek aralık ===> İki komşu süreksizlik arasındaki dik mesafe
SAHA JEOLOJİSİ
HARİTA VE ÇEŞİTLERİ
Yukarıdaki tanımlamalar genel olarak “topografya” ve “fiziksel coğrafya” haritalarını ihtiva eder.
Fiziksel coğrafya haritaları yeryüzü şekillerini, topografya haritaları gibi yeterli düzeyde göstermeyip, yalnızca ana hatlarıyla yansıtır.
Yer yüzeyinin tamamını veya bir kısmını birtakım çizgi,
işaret, renk, desen ve simgelerle kuşbakışı ve belli bir ölçeğe göre
küçültülmüş olarak, kağıt üzerinde gösteren iki boyutlu şekillere harita denir.
Harita çeşitleri
Yukarıdaki tanımlamalar genel olarak “topografya” ve “fiziksel coğrafya” haritalarını ihtiva eder.
Fiziksel coğrafya haritaları yeryüzü şekillerini, topografya haritaları gibi yeterli düzeyde göstermeyip, yalnızca ana hatlarıyla yansıtır.
Topografya ve fiziksel coğrafya haritaları üzerine belli konulara ait verilerin belli çizgi, işaret, renk, desen ve simgelerle işlenmesi sonucu konulu haritalar elde edilir. Örneğin, belli bir bölgenin yağış haritası, nüfus yoğunluğu haritası, toprak haritası, bitki örtüsü haritası vs. gibi. Jeolojik haritalar da konulu haritalardandır.
TOPOĞRAFİK HARİTALARDA YÖN VE KOORDİNATLARI
- Harita üzerinde, uygun bir yerde yön işareti ve yön belirten harf bulunur.
- Yön belirtmek için çoğunlukla kuzey sözcüğünün yalnızca baş harfi olan “K” (uluslararası kullanımlar için “N”) kullanılır.
- Yön harfinin bulunmaması durumunda, basılı haritalarda, büyük yazılar doğru okunacak şekilde ön tarafa doğru tutulduğunda, ön taraf genel olarak kuzeyi gösterir
TOPOĞRAFİK HARİTALARDAN TOPOĞRAFİK KESİT ÇIKARILMASI
Yer yüzeyinin, yani topoğrafik yüzeyin belli bir yerde düşey
bir düzlemle olan arakesitine topoğrafik kesit (kesit çizgisi); buradaki düşey düzleme de kesit
düzlemi adı verilir.
Topoğrafik
haritalardan istenilen doğrultuda topoğrafik kesit çıkarmak için şu işlemler
sırasıyla yapılır:
- Haritada kesit izi ve kesit noktaları işaretlenir,
- Bu kesit izi, üzerindeki kesit noktalarıyla birlikte bir kağıt üzerine taşınır ve kesit noktalarının rakamları yanlarına yazılır,
- Kağıt üzerinde kesit kenar çizgileri de çizilerek, bunlardan birinin üzerinde düşey ölçeğe uygun yükseklik noktaları işaretlenir,
- Her bir kesit noktasının kesit çizgisindeki yerini bulmak için, kenar çizgisinden bu noktanın yüksekliğini gösteren işaretten yatay, temel çizgideki aynı noktadan düşey çizgi çizilir. Bu çizgilerin kesiştiği nokta, kesit noktasının kesit çizgisi üzerindeki yeridir.
DÜZLEMSEL VE ÇİZGİSEL YAPI UNSURLARI
Tabaka, klivaj, fay, damar ve çatlak gibi düzlemsel yapı
unsurları ile kıvrım eksenleri, fay ve çatlak izleri, lineasyon gibi çizgisel
yapı unsurlarının doğadaki duruşları onların doğrultu, eğim yönü ve eğim
açıları ile veya sadece eğim yönü ve eğim açıları ile gösterilir.
Doğrultu
ve doğrultu yönleri
Düzlemsel bir yapı unsurunun doğrultusu, o unsurun
kendisi ile yatay düzlemle yapmış olduğu arakesittir.
Doğrultunun değeri, arakesitin o noktadaki kuzey-güney
coğrafik doğrultuyla yapmış olduğu açının derecesidir.
Genellikle kuzeyden itibaren doğuya veya batıya doğru
olan dar açı K30D (N30E) veya K30B (N30W)
şeklinde söylenir ve yazılır.
Doğrultu iki yönlüdür, aralarında 180° lik bir açı vardır
(K30B = G30D). Bu nedenle yönlerden birinin Seçilmesiyle doğrultunun duruşu
saptanmış olur.
Çizgisel bir yapı unsurunun doğrultusu bu unsurdan geçen
düşey düzlem ile yatay düzlemin arakesitidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)