PORFİRİ YATAKLAR

İlksel Tanım : Porfiritik dokulu asidik kayaçlar içerisinde cevher minerallerinin saçılmış olarak bulunduğu yataklardır.




Modern tanım :Cevher minerallerinin saçılmış ve ağsal olarak olarak bulunduğu, tenör değerleri oldukça düşük, fakat rezervi o oranda büyük olan, mağmatik kayaçlara bağlı olarak oluşan epijenetik (sonradan oluşumlu) maden yataklarıdır.

Plaka tektoniği ile yakın bir ilişki içerisindedirler ve yaklaşan plaka sınırlarındaki aktif volkanik-plütonik yaylar içerisinde ortaya çıkaralar. Bu nedenle Amerika kıtasının batı kesimi porfiri yatakların en bol göründüğü bir ortamdır.

YÜZEYSEL AYRIŞMAYA BAĞLI MADEN YATAKLARI

Lateritik yataklar olarak  da bilinen kalıntı tip yataklar kimyasal ayrışma sonucunda oluşurlar ve dolayısıyla oluşumları için yağış oranı yüksek ortamlar gereklidir.Bu nedenle, tropikal ve yarı tropikal bölgelerde gelişirler.Bu tür bölgelerde, kimyasal ve biyolojik ayrışma son derece yoğundur.

Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları, bitki köklerinin kökleri vasıtasıyla salgılayacağı asitler ve yine kökleri vasıtasıyla etrafındaki kayaca uyguluyacağı fiziksel basınç, kayaçların ayrışmasına katkıda bulunur. Kayaçların ayrışması sonucunda, bileşimlerinde bulunan mineraller serbest hale geçer. Serbestleşen bu minerallerle onlarla temasta bulunan çözeltiler arasında kimyasal reaksiyonalar gelişir.Bazı mineraller kolaylıkla çözünürken, bazıları da daha zor çözünür ve hatta çözünmez.


Çözünen bileşenlerden çözeltiye alınan elementlerden bir kısmı uzun süre çözeltide kalıp çok uzaklara kadar taşınabilirler, yani hareketlidirler.Buna karşın, bazı elementler ise çözeltide uzun süre kalmayıp hemen çökelme eğilimi gösterirler.(yani hareketsizdirler).


Böylece, kayaçların yoğun kimyasal ayrışması sonucunda, kolaylıkla çözeltiye geçebilen bileşenlerinin ayrılması ve ayrışma ortamından uzaklaşması, buna karşın zor çözeltiye geçen ( az hareketli veya hareketsiz) bileşenlerinin ise oksit ve/veya hidroksitler halinde ayrışma ortamında veya çok yakınında yığışım yapması sonucunda gelişen, ikincil demir-hidroksit, alüminyum-hidroksit veya her ikisi bakımından zengin toprağımsız görüntülü oluşuklara laterit denir. Lateritler, sadece Al içermesi durumunda boksit olarak adlandırılırlar. Boksit bir karmaşık litoloji olup diaspor, bigsit ve böhmit minerallerinin karışımından oluşur.



MAĞMATİK - HİDROTERMAL MADEN YATAKLARI

A) Porfiri Yataklar 
  • Porfiri Cu
  • Porfiri Mo
  • Porfiri Sn
B) Skarn Yatakları 
C) Volkanojenik Masif Sülfit Yatakları
D) Kordileran Damar Tip Yataklar 

B) SKARN YATAKLARI 

Kelime olarak Tanım : Var olan bir ilksel kayacın sonradan metazomatik olarak değiştirilmesi ile oluşan yeni bir kayaç veya mineral grubudur.

Bilimsel olarak Tanım : Mağmatik kayaçların ( kireçtaşı veya dolo taşı gibi ) karbonatlı kayaçlar içine sokulum yapması sonucunda , mağmatik kaynaktan karbonatlı birime başta Si, daha az oranda da Al,Fe ve Mg ilave edilmesiyle, karbonatlı minerallerin başlıca Ca silikatlı ve Mg silikatlı minerallere dönüşmesi ile oluşan kayaçlardır.

Yani , SKARN = KALK - SİLİKATLI GANG

HİDROTERMAL - EPİTERMAL MADEN YATAKLARI

HİDROTERMAL MADEN YATAKLARI


Oluşumları plütonik ve yarı derinlik kayaçlarının sokulumu ile ilişkili olan, çoğunlukla yüzeysel kökenli çözeltiler tarafından oluşturulan maden yataklardır.

Bu tür oluşuklarda cevher yerleşimi ya damar şeklinde veya belirli zayıf zonlar boyunca görülen ornatıma bağlı olarak gelişmiş yığınlar şeklindedir. Fakat en önemli olanlar damar tipi oluşuklardır.

Rezervleri çok değişken olabilir, ancak genellikle düşüktür. Bir bölgede birbirine yakın konumda çok sayıda damar tip maden yatağı gelişebilir. Volfram, kalay, altın, uranyum, kobalt ve gümüş günümüzde damar tip yataklardan işletilen metallerdir. Bunların yanı sıra bakır, kurşun ve çinko da damar tip yataklarda çok bol olarak bulunmakta olup, sadece yerel madenciler tarafından işletilmektedir.

SEDİMANTER MADEN YATAKLARI

Her hangi bir çökel havzasında, kimyasal veya klastik olarak oluşan malzemenin tortulaşması ile oluşan maden yataklarıdır. Daha çok demir ve mangan yatakları için önemlidir.

Sedimanter Demir Yatakları

Bir demir madeninin ekonomik olarak değerlendirilebilmesi için gereken tenör >%50
Fe’dir. Ayrıca, cevherde SiO2 ve Al2O3 gibi bileşikler kesinlikle istenmez. Bu tür bir
bileşim sadece sedimanter demir yataklarına özgüdür. Bunlardan en önemlisi bantlı

demir yataklarıdır.


ÇEVRE JEOLOJİSİ

I. ATMOSFER 


1952 Aralık ayının ilk haftasında, Londra'da hava öylesine durgundu ki bulutlar güneş ışığının büyük bir bölümünü geriye yansıtmaktaydılar. Nem oranı birden %80'lere kadar fırlamış ve sıcaklık öğlen sırası -1C'ye kadar düşmüştü. Kalın bir sis tabakası oluşmuş, soğuk ve rutubet evlerin daha fazla ısıtılmasını gerektirmişti. Evlerde kullanılan yakıt genelde kömür olduğundan, kül, SO2 ve is (kurum) miktarı oldukça artmıştı. Durgun hava sadece evlerden gelen değil otomobillerden çıkan zararlı partiküllerle dolmuştu. Krizin doruğa ulaştığı dönemde, görüş mesafesi oldukça düşmüş öyle ki otomobiller gündüz sırasında bile farlarını yakmak zorunda kalmışlardı. 4 - 10 Aralık tarihleri arasında, hava kirliliğinden yaklaşık 4000 kişi ölmüştü. Sis kuşatması nihayet havanın değişmesine neden oldu ve böylece hava kirliliği biraz olsun azaldı. İnsanoğlunun neden olduğu bu problemi çözen insan faaliyetleri değil yine doğanın ta kendisiydi. Sanayi devriminin başlangıcından bu yana ve hatta daha önceleri, insanlar Londra ve diğer büyük şehirlerde yaşamları sürdürmekteydi ancak yanlış olan bir şey vardı.

Atmosferimiz büyük miktarda kirliliği absorbe etme kabiliyetine sahiptir. Kirletici maddelerin başına üç şey gelebilir: rüzgarlar ile taşınabilir, yağış ile yeryüzüne inebilir veya kimyasal olarak atmosferdeki zararsız maddelere dönüşebilirler.

1952 Londra sis krizinde, SO2'in atmosferdeki ortalama bulunma süresi yaklaşık 5 saatti ve SO2 atmosfer tarafından hızlı bir şekilde dönüşüme tabii tutuldu. Durgun hava şartları evlerde yakılan kömür ve otomobillerde yakılan benzin ile birleştiğinde, atmosferin kirliliği yok etme veya kirletici maddeleri başka bileşiklere dönüştürme gücünü aşmış ve hatta SO2'i ortadan kaldırıcı hızlı doğal mekanizmalar bile işlemez hale gelmişti. Bunun sonucunda, SO2 havada asılı kalmış ve sis asidik bir özellik kazanmış ve özellikle yeşil habitat başta olmak üzere insan ve diğer organizmaları olumsuz şekilde etkilemiştir.

DOĞAL AFETLER (NATURAL DISASTERS)

II. DOĞAL AFETLER (NATURAL DISASTERS) 


Olay, tehlike ve felaket (afet) arasında belirgin bir fark vardır. Doğal bir olay (jeolojik veya iklimsel olabilir) basit olarak doğal bir oluşumdur. Tehlike ise (jeolojik veya başka çeşit olabilir) insan yaşamı veya malına gelebilecek potansiyel tehlike veya risktir. Bir felaket ise tehlikenin farkına varılması ile ortaya çıkar. Tanaka (1981) aşağıdaki şekilde bir analoji yapmaktadır: "Kırsal kesimdeki (insanların yaşamadığı bir yerde) bir deprem sismik bir olaydır. İnsanlar bu arazi parçasını temizleyip bir fay veya bataklık kenarını yerleşime açtıklarında sismik bir tehlikeyi başlatmış olurlar. Bu alanda deprem meydana geldiğinde yapılar yıkıldığında ve bunun sonucunda da can kaybı oluştuğunda ise, sismik bir felaket ortaya çıkmış olur.

Deprem, sel baskınları vb. olaylar doğal süreçlerdir ve hiç bir tehlikeleri yoktur (bunlar milyonlarca yıldan beri olmaktadır). Ancak, insan faaliyetlerinin ve doğal olayların birlikte oluştuğu alanlara insanların yeteri derecede önem göstermemeleri veya bu alanları ihmal etmeleri bu tür doğal süreçlerin tehlikeli olmalarına neden olmuştur. Gelecekte insanların jeolojik tehlike olabilen jeolojik olaylardan korunmaları ümit edilmektedir. Tehlikeli olabilecek jeolojik işlevler 6 ana başlık altında toplanabilir: a)yer (toprak) kaymaları ve şişen zeminler, b)sel baskınları, c)sahil erozyonu ve tsunamiler, d)depremler, e)yer çökmesi ve f)volkanik faaliyetler.