Ülkemiz dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan
Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer almaktadır.
Ülkemizin, karmaşık jeolojik yapısı ve jeodinamik konumundan
dolayı çok sayıda aktif fay bulunmaktadır.
MTA Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen, ülkemizde var olan ve deprem potansiyeli taşıyan aktif fayların haritalanmasına yönelik bir proje 1987 yılında tamamlanmış ve bunların depremsellik açısından özelliklerini tanımlayan bir rapor hazırlanmıştır.
Bu harita baz alınarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından uygulamada kullanılan yönetmeliklere esas olan Deprem Bölgeleme Haritası yenilenmiştir. Ülkemizde meydana gelen ve büyük sonuçlar doğuran 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra, hızla gelişen teknoloji ve bilgi birikimi kapsamında, deprem felaketlerinin etkilerinin azaltılmasına yönelik çalışmalarda daha detaylı fay bilgilerinin kullanılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu gereksinimi karşılamak amacıyla, MTA tarafından 2004-2011 yılları arasında "Türkiye Diri Fay Haritasının Güncellenmesi ve Veri Tabanının Oluşturulması" projesi yürütülmüştür. Proje kapsamında, tüm Türkiye ana karasındaki aktif faylar 1:25.000 ölçek hassasiyetinde haritalanmış ve proje ürünleri 2010-2012 yılları arasında 1:250.000 ölçeğinde, 2013 yılında ise 1:1.250.000 ölçeğinde basılarak kullanıma sunulmuştur.
Türkiye Diri Fay Haritası
Türkiye Diri Fay Haritası ’na göre ülkeyi boydan boya kat eden
Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı nedeniyle Doğu Anadolu, Marmara ve Ege
bölgeleri ülkemizde deprem riski en yüksek olan alanlardır. Türkiye Diri Fay
Haritası’na göre (Emre vd, 2013) Türkiye Anakarası ve Marmara Denizi içinde yer
alan, 485 adet tekil fay bulunmaktadır. Bu harita Kuvaterner (son 2,6 milyon
yıl) süresince en az bir kez yüzey kırığı oluşturmuş deprem üreten faylar
dikkate alınarak hazırlanmıştır. Ayrıca Diri faylar, aktivite ve tiplerine göre
sınıflandırılmıştır. Deprem Tehlikesinin varlığının bilinmesi, yaşanacak afete
yönelik tedbir almayı kolaylaştırmaktadır. Ayrıca afet zararlarının azaltılması
yönünde yapılacak tüm çalışmaların başarısı da deprem tehlikesinin en güvenilir
şekilde tanımlanmasına bağlıdır.